Yaşlılık …İnsan sonbaharı,ebedi kışın önündeki son bahar
Kimimiz bu döneme huysuz ve şikayetçi,kimimiz ulu bir çınar gibi dingin ve bilge girer.Bir de ebedi gençcileri unutmamak lazım.Onlar toptan inkarı seçerek “ben hiç yaşlanmadım ki”diyenler.
Bu üç grup arasında en yalnız kalanlar şikayetçiler…Yaydıkları negatif enerji ile etraflarında insan birikmesine pek imkan tanımaz onlar.Bu yalnızlıklarının nedeninin dıştaki çoğul değilde içteki tekil olduğunu bir türlü kavrayamazlar.Bir türlü iç çekmenin ömrün geçiş hızını arttırmaktan başka bir işe yaramadığına kafaları basmaz.
Ancak yaşlanmaktan en çok korkanlar şikayetçiler değil yaşlandıklarını sürekli örtbas etmeye çalışan ebedi genççilerdir.
Bunlar sürekli yaşlanmadığını gösterme çabası içinde oraya buraya koşuşturma her şeye yetişme arzusu peşinde kendilerine yeni hedefler belirlemekten yeni ihtiraslar bulmaktan vazgeçmezler. Bu insanlar son yıllarının gençken yakalayamadıkları büyük ödülü kapabilmek için son bir fırsat olduğunu düşünürler.İçnde bulundukları koşu aslında zaman görünümündeki “gerçek”ten beyhude ve panik halinde bir kaçıştır
Ünlü bilge Epikuros’un gençlik ile yaşlılığı kıyaslıyan özdeyişine bir göz atmakta fayda var.”Yaşlının limana çektiği emniyete aldığı bir hayat görüşü vardır gençlik ise açık denizde dalgalar arasında gider gelir.”
Mevzunun iyice kavranmasına olanak tanıyan Daniel Kleinn’ın hikayesine kulak vermekte yarar görüyorum:
Yunan asıllı Amerika doğumlu bir dolar milyarderi hiç görmediği Yunanistanı ziyarete gider.Yunan adalarından birinde deniz kenarında gezerken zeytinlerin arasında bir taşa oturmuş elinde uzosu ile batan güneşi seyreden bir yaşlıya rastlar.Adamın etrafındaki zeytin ağaçları budanmamış, zeytinleri toplanmadan yerlere saçılmıştır. Amerikalı selamını verdikten sonra oradaki zeytinlerin kime ait olduğunu sorar:
– Bana -der ihtiyar
– E toplamıyormusun bunları?
– Param bitince gelip masrafımı çıkartacak kadar toplar satarım. Kendim tek başıma çalışırım.
– Ama işine sahip çıksan adam çalıştırsan ve zamanında yağlarını sıksan çok para kazanırsın Amerikada herkes saf zeytinyağına bayılır ve ciddi para öder.
– Ne yapcam o parayı ben- der ihtiyar
– Kocaman ev alırsın hizmetkarın olur
– Sonra ne yapacağım
– Canın ne isterse onu yaparsın
– Evet uzo içip denizin üzerinde batan güneşi seyretmek gibi değil mi?
Evet…. İngilizce derslerinden biliyoruz… Her fiil ile birlikte çekilmesi gereken iki yardımcı fiil vardır:” to have ve to be” Yaşamda aslında bu iki ana eylem arasında geçer gider.Olmak veya sahip olmak. Bu hikayeden anlaşılması gereken yaşamda sahip olmaktan daha değerli olanın olmak olduğudur.Olmak evrenin bize bir armağanıdır ve olmamak durumuna geçmeden önce en akıllıca şey onun tadını sonuna kadar çıkarmayı bilmektir.Yoksa sahip olma peşinde koşarak olmanın farkına varmadan ömür denen hediyeyi tüketmek hiç akıllıca değil.
Ebedi genççilerin atladıkları başka birşey daha var o da gençlikteki zaman ile yaşlılıktaki zamanın aynı olmaması. Gençlik ve yaşlılık ayrı mekanlar oldukları için mutlak zaman ve mekan ölçüleride farklıdır. Yani gençlikteki bir saat yaşlılıktaki bir saat demek değildir çok daha fazlasıdır.Yaşlılığı kabullenerek dinginleşebilen insan zamanın frenine asılmış olur ve böylece yaşamı bayağı bir yavaşlatmayı başarır
Gençlik ve yaşlılığı zaman cetveline oturttuğumuz zaman şunu görürüz.Zaman ,gençliğin önünde yaşlılığın ise arkasında daha fazladır.Yaşlılığın arkasındaki daha fazla zaman ise daha fazla anı demektir.Genç, yeni hatıralar yaratmak için arkadaşlar ,sevgililer peşinde savrulup giderken yaşlı bir bit pazarı çeşitliliğindeki anılarından istediklerini zahmetsizce seçer.Üstelik gencin arkadaşları sevgilileri her çağırdığında gelmediği gibi yaşlının anıları her daim aportta beklemektedirler.Genç kendini cazip göstermek için bukalemun gibi renkten renge girerken yaşlı besberrak bir saydamlıkta aldığı ışığı etrafına yaymaktadır.
Yaşlanmaktan korkanlara ölümden korkarmısın diye sorulduğunda cevap bile veremeden dudakları titremeye başlar.Ölümden bu kadar korkan ne ister? Mümkün olabildiği kadar uzun yaşamak …Peki yaşlanmadan uzun yaşamak mümkün mü ?
Yaşam sonsuz değildir.Bir dönem için kiralanır.İçinde bulunduğumuz vücut kiralanan mekandır.Mekan eskir.Kiracı olan ruh ise eskimiyebilir. Ne yaşlı bedenlerde ne genç ruhların barındığını hepimizin görmüşlüğü vardır.Kiralanan mekanın eskimesini engellemek elimizde değildir ama kiracının eskimesini engellemek pekala mümkündür.
Gelelim yaşlılıktan neden bu kadar ürküldüğüne. Yaşlılık korkutur çünkü sonunda ölüm vardır.Ancak ölümden de korkmak gereksizdir çünkü ölüm yaşamın alanına giremez ona bulaşamaz.Yaşamla ölüm üst üste gelmez,gelemez.Yaşarken ölüm sana birşey yapamaz ölüyken de yaşam sana birşey yapamaz.Her canlı ölümü tadamaz çünkü ölümde tat yoktur.Tat yaşama mahsustur.
Peki ya ölümden sonrası? Cennetli, cehennemli, ilahi adaletli versiyona inananlar için zaten sorun yok.Ateistler için ise öldükten sonra olacak olan, doğumdan önceki hiçlikten daha ürkütücü değil.