Martıların ortalık yerde çiftleşmemesinden dolayı bebeklerini aniden deniz kenarlarında uçuş talimi yaparken görürüz. Ne ara doğmuşlardır, ne ara bulundukları damdan aşağı ilk atlayışlarını yapmışlardır, bilemez, bu yüzden hangisinin bebek martı, hangisinin orta yaşlı, hangisinin yaşlı olduğunu bir türlü anlayamayız. Martı bilgimizin bu kadar az oluşu üzücü tabii. Ne de olsa şehri onlarla paylaşıyoruz. Köpük köpük vapurlarda artık farkına bile varmadan dekor olmuş uçuşlarını fark bile etmiyoruz, hepsini tek bir sahnenede hatırlıyor, bireysel olarak hiç birini tanımıyoruz. Oysa köpekler de birbirine benzerler ama bir gördüğümüz köpeği ertesi gün gördüğümüzde tanırız. Kedileri belki tanımayabiliriz ama köpekler kendilerini gözümüze sokar gibi büyük olduklarından onları tanırız. Ama dediğim gibi, kedileri tanımayabiliriz. Gerçi ben tanıyabilirim.
Bu martılardan bazıları bizler gibi uçmayı öğrenemez. Baskıcı martıların çocukları mıdır bunu bilemiyorum şu an ama bu martılar ya cesaretsizlikten ya da uyurken döndüğü sırada sundurmadan aşağı yuvarlandığından yaşama şansları biraz düşüktür. Çünkü ya kafa üstü düşerler ya da bir kedi tarafından kapılırlar.
Bazı yavrular yürüyerek yaşamlarına devam eder. Yüzlerinde yataktan yeni kalkmış şuuru tam yerine gelmemiş bir hastanın şaşkınlığı ve saçlarının kafasına yapışmış görüntüsü vardır bu zavallı şaşkın ve bahtsız yavrularda. Belki de hiç uçamadıkları (düşerken yaşadıkları uçmanın yarısı kadarlık o uçma hissini saymazsak) için suratlarına yerleşmiş o şaşkın ifade büyüdükçe geçiyordur fakat en bebekken ile en yaşlıyken de insanoğlunun yüzündeki aynı şaşkın ve ne yapacağını bilmez ifadedir bizi belki de bebekler ve yaşlılar dünyasına şefkat ile yaklaştıran.
Şimdi sessizce dağılalım…