GÜN İZİ

                                                      Yazan: Atilla EREN

      Bundan yüz yıl kadar önce insanlığın sonu gelmişti. Dünyada sadece ben kalmıştım, daha doğrusu, öyle sanıyordum.

     Biliyorum kekelemeyi bırakıp hikâyeyi anlatmam gerek, ama ben hikâye anlatmasını hiç beceremem, bazıları olmamış şeyleri öyle bi anlatır ki, ya öyle mi olmuş deyip ağzınız açık onları dinlersiniz; bense yaşanmış şeyleri bile anlatmayı beceremiyorum, hadi canım sen de deyip bana inanmazsınız.

    2089 depremlerinden bir yıl kadar sonra her tarafı lavlar kaplamıştı. Tüm dünyanın Pompeii ye döndüğünü düşünün.

     Depremlerden önce çok zengin biriydim ve bu zenginliğimi mucit zekâma borçluydum. En ünlü icadım belki siz de bilirsiniz; Ç-ev, evet, evet ç çöp’ün ç’si, çöpleri bir takım işlemlerden geçirip inşaat malzemesine çevirip evler yapan o mucit benim. Ev fiyatları dibi boylamıştı benim sayemde ve bazı ülkelerde başlattığımız hareketler etkisini vermişti. Afrika’ya yardım yapmayan ülkeler; çöplerini Afrika’ya ihraç etmeye ikna olmuştu falan filan, bla bla, kendimi övmeyi bırakayım da asıl konuya geleyim değil mi? Ama sizi baştan uyarmıştım, ben hikâye anlatmasını hiç beceremem, o yüzden siz de anlamak için biraz çaba göstermelisiniz.

    Neyse işte mucittim falan ben ve uzun zamandır aklımda olan bir uçak fikri vardı, güneş enerjisi ile çalışan ve dünyanın dönüş hızına yetiştiği için (en fazla bin 1600 km) hiç güneşsiz kalmayacaktım ve ömrümün sonuna kadar uçakta yaşayacaktım.

    Nasıl oldu sormayın, Anka’yı bitirdim, hemen ardından büyük depremler başladı. Ben de bunu bir işaret olarak algıladım, gerçi benim olduğum yer; yani İsviçre pek etkilenmemişti depremden. Ama ben hemen bunu bahane bilip deneme seferlerine çıktım. Uçakta kendi yiyeceğimi yetiştireceğim bir bölüm bile vardı benim minyatür dünyamdı yani bu uçak.

    Bir sene kadar sonra havada kesintisiz uçacak hale gelmişti uçağım. Sonra sanki ismini kasıtlı vermişim gibi o olaylar oldu. Dünyanın her yerinden lavlar fışkırıyordu, ilk anda bilim adamlarının yaptıkları açıklamaya göre son depremler çekirdeğin üst manto denen bir yerini zedelemişler ve çekirdeğin dengesi bozulunca üst mantodan sızan lavlar tüm dünyayı kaplıyor.

    Daha o zamandan belliydi insanlığın sonunun geldiği, birçok kişi zaten ilk anda öldü. Benim gibi sağ kalanlar ise radyo frekanslarından iletişim kuruyordu, fakat diğer uçaklar benim uçağım kadar dayanıklı olmadığından, aşırı neme ancak 3 sene dayanabildiler. Benim uçağımın malzemesi özeldi; doğru tahmin ettiniz çöp. Ben sağlam görünen şeylere güvenmem, çok sağlam görünüyorsa kesin zayıflığını gizlemek için öyle görünüyordur diye düşünürüm, çöp bana daha gerçekçi gelir, herkesin evden dışarı atığı şey, bundan kötüsü ne olabilir ki. Neyse işte bu çöpün normalde dezavantaj gibi görünen tarafı benim avantajıma dönüştü. Anlayacağınız %90 polyester %90 pamuktan daha dayanıklı çıktı. Aslında uçağım gerçekten de %90 polyester.

   Nemden bahsettiğimi hatırlıyorum, biraz açmak isterim. Çünkü çok ciddi bir konu, benim için yaşamsal önemi var. Lavlar her tarafı kaplayınca dünyanın genel nem oranı %68 olmuştu. Bu ne mi demek oluyor? Yani sanki uçağım havada uçmuyor da su da uçuyor gibiydi.

    Neyse size ders vermeyi bırakıyorum. Bir şekilde hayatta kaldım. Dünyadaki son kişi, uçan İsviçreliydi.

Aradan birkaç yıl daha geçti sanırım 2095 yılının sonbaharıydı,

… Devam Edecek.