2017 esaslı girdi.
2016 zaten kudurmuştu.
Dün gece otururken aniden panik ataktan hallice bir çaresizlik içime çöreklendi. Panik atak geçirenler bilir. O sırada içinden çıkılamaz bir endişenin içine düşer ve girdap gibi içine çekilirsiniz. Bunun gerçek olmadığını bilseniz bile paniğinizi geçiremez, sonunda bu panikten kalbinizin duracağını düşündükçe paniklersiniz. Google’dan panik atak diye arayınca diğer hastalıkların aksine daha sempatik bir tablo çizilir. Yani bir gazdan bile geberten google, panik atağı “Delidir, ne yapsa yeridir, gül geç” tadında anlatmış. Tı. Yani ben panik atak araştırmasını en son on sene önce yapmıştım sanıyorum. Belki şimdilerde eklenmiştir üstüne.
Dün gece işte, salonda Memo ve Toni ile sessiz sessiz otururken “Pırtık gidiyor, acaba uyutsak mı yoksa eceliyle mi ölse” düşüncesinin kasveti, evin içinde usul usul yürüyerek sık sık birimizin yanına gelip kulağımıza fısıltıyla “Karar verdin mi” diye içimizi dağlarken garip bir panik ile bir tek Pırtık için değil ama pek çoğumuzun bu aralar benzer hislerde olduğumuzu fark ettim.
Mesela Memo’yu şehir merkezindeki İngilizce kursuna götürecektim haftada iki gün ve tam buna karar verdiğimiz gün İzmir ilk patlamasını yaşadı.
Bu kurs mevzuunu gereksiz risk almak olduğu için bahara kadar rafa kaldırdık. Mesela evlat olunca kendin kadar müsrif davranamıyorsun mazallah.
Veterinerde üzülmeye bile utanır olduk. Kocaman çoluk çocuk sahibi aslan polisimiz Fethi kardeş canı pahasına öldü, biz kalkmış uyutalım mı uyutmayalım mı, bunun derdini yaşıyoruz diye veterinerde insanların yanında üzülmeye utandık valla.
Velhasılı, Pırtık’ı sonuna kadar yaşatma kararı aldık. Kafasını okşayarak, 24 saat varlığımızı, dostluğumuzu ona hissettirerek, bu arada ev sakinleri olarak sevdiğimiz bir canlının hayatı üzerinden ilişkilerimizi sağlamlaştırıp birlik duygusunu yaşarken (evde hepimiz tek yürek olduk Pırtık için) sessiz sessiz köşelerimizde otururken öyle sanıyorum ki, Pırtık ile kendimizi gözden geçiriyoruz.
Ve umarım bu buhran zamanlarında herkes kendini bir gözden geçiriyordur.
Ne bileyim işte, bir şeyler anlatmaya çalışıyorum; sonu birliğe, beraberliğe çıkan, güzel şeyler. Söylemek istiyorum ama bu laflar da o kadar pelesenk edildi ki dillerde, tadım da yok o güzel sözleri söylemeye.
Bence de Pırtık son ana kadar sizin aranızda sevgi ile ilgi ile yaşamayı tercih ederdi dile gelseydi. Bütün gücümüzle şu adaletsiz, vicdansız, zalım dünyanın güzelleşmesini dileyeceğiz artık. Ülke gündeminin; evcil hayvanların sorunları ya da ne bileyim hangi spor dalında kaç madalya alındı felan gibi konulara dönüştüğü günleri görmek umuduyla yaşıyoruz. İyi düşün iyi olsun.
“Birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan şu günlerde” sözü ne kadar çok dile gelir bizim ülkemizde…Çocukluğumdan beri hep söylenir, siyasi görüş değişir bu söz değişmez.Belki de bizim tek ortak noktamız bu sözdür.
Birlik:bir ve bir tek olma durumu
Beraberlik:birlikte olma durumu, birliktelik.
Belki de bir olamadığımız için beraber olamıyoruz.Aile, mahalle, sınıf, okul, evlilik düzenlerimiz bir olmaya izin vermiyor.Bir olmanın yalnızlığa, mutsuzluğa, anti sosyalliğe, hatta deliliğe neden olacağı öğretiliyor.Ne kadar kalabalığa uyarsan, onlar gibi olursan o kadar iyisin.
Ölme, tramva ve terör ise bizim ülkemizde hiç de yeni şeyler değil.Sadece şekli değişiyor.Dünya dönüştükçe o da dönüşüyor.
Bu yazını okuduğumdan beri düşünüyorum erk, güç ne dersen de, elinde bulundurduğunu kaybetmemek uğruna mücadele ediyor ve kendini suçlu hisseden bizim gibi sade vatandaş oluyor.Hayatımız için çok önemli, sevdiğimiz canlıların acısını bile rahatça yaşamıyoruz.Onca acı varken pırtığın acısı hafif bulunup dillendirilmenin ayıp kaçacağı düşündürülüyor.Bu gibi durumları psikologlar, sosyologlar açıklamalı ama ben bu duruma itiraz etmek istiyorum.Günlerdir hasta olan bir canlı (kedi-köpek-balık-çiçek farketmez) benim aklımda dönüp duruyorsa benim için önemlidr ve onca acının yanında bu da acıdır ve ben bu can için üzülüyorsam suçluluk duymamalıyım.
Zaten pırtığı da kaybetmişiz başınız sağ olsun, başımız sağ olsun.
:*(