Train de Vie
İçinden tren geçen filmleri, şarkıları, hikayeleri, şiirleri çok severim. Üniversitede okurken 4 sene boyunca İstanbul-Eskişehir arası trenle gidip geldim ve çok çok güzel anılarım oldu; yemekli vagonda şahane insanlarla rakı masalarında sohbet etme şansı buldum. Hipnoz etkisi yapan ray sesleri eşliğinde pencereden mevsimlerin en güzel hallerini seyrettim. Tam mezun olduğum sene vizyona giren bu filmi seyrederken tüm o güzel yolculuklar tekrar canlandı gözümde… Başta söylediğim gibi içinden tren geçen filmleri çok severim. Filmin içinden treni geçiren bir de köyün delisiyse tadından yenmez.
Bozkırların arasında bir kara tren pofuduk dumanlar çıkartarak ilerlemektedir. Komutan kompartımanındayız, köyümüzün delisi Schlomo ve sahte nazi subayı Rufus satranç oynarlarken bir yandan sohbet ederler:
Subay: Nasıl oldu da deli oldun Schlomo?
Deli: Aslında haham olmak istemiştim pozisyon doluydu; baktım delilik pozisyonu boş, onu seçtim.
Subay: Kendini yalnız hissetmiyor musun?
Deli: Etrafta yeterince deli var.
Subay: Peki evlenmeyi düşünmüyor musun?
Deli: Daha o kadar delirmedim.
Bu kadar kıvrak cevaplar verebilen köyümüzün delisi Schlomo bir taş atar kuyuya tüm akıllılar çıkartmaya uğraşır…
Yıl 1941, bir yahudi köyü komşu köyden gelen kötü bir haberle sarsılır. Köyü almanlar basmıştır ve tüm köyü öldürmüşlerdir. Acilen çözüm bulmak gerekmektedir. Köyün haham başı, ihtiyarları, gençleri, tüccarları, hatta 3 kişiden oluşan komünist partisi dahil tüm köy ahalisi yana yakıla çözüm ararlar. Tek çözüm köyün delisi Schlomo’dan gelir: Bir tren satın alacaklardır; hiçbir tarifede görünmeyecek bu hayalet tren yahudileri nakleden düzmece bir nazi treni olacaktır. Bu tren onları ülkeden çıkartıp vadedilmiş topraklara götürecektir. Köyün almana benzeyenleri ve almanca bilenleri naziler, geriye kalanlar tutuklular olacaktır. Ve köyde görülmemiş bir prodüksiyon başlar. Yastık altından çıkan paralarla köhne tren satın alınır, baştan aşağı yenilenip bir nazi treni gibi dekore edilir, üniformalar dikilir, çakma subaylar almanca çalışmaya başlar, yolluklar hazırlanır, eşyalar toparlanır ve tüm hazırlıklar tamamlanınca köyü bir gecede boşaltıp yollara düşerler. Asıl macera şimdi başlayacaktır…
1998 yapımı olan Hayat Treni çok uluslu bir prodüksiyon. Fransızca olan film; Fransa, Belçika, Hollanda, İsrail ve Romanya ortak yapımı. Müzikleri Balkan müzisyen Goran Bregoviç yapmış ve filme müthiş bir dinamizm katmış. Yönetmen de bu sayede filmin belli sahnelerini video klip tarzında montajlamış ve mütevazi bir müzikal yaratmış. Filmde çok güzel karakterler var; başta deli Schlomo ile çakma nazi subayı Rufus olmak üzere cast gayet başarılı. Oyunculukların zaman zaman fazla teatral olması filmin atmosferine hem çok yakışıyor hem de filme masalımsı bir hava katıyor.
1996 yılında filmin senarist-yönetmeni Mihaileanu senaryo aşamasında başrol teklifini ilk defa Roberto Benigni’ye götürmüş. O da teklifi reddedip koşar adım Hayat Güzeldir (Life Is Beautiful) filmini yazmış; hatta filmi de daha önce çekmiş bitirmiş. İşledikleri konular birbirlerine çok benzemesine rağmen senaryo yapıları ve sinematografileri farklı özellikler gösteriyor. Her iki filmin başarılı yapımlar olduğunu düşünsem de bir sabah gazetenin 3. sayfasını açtığımızda “İntikam soğuk yenen bir yemektir” başlıklı bir haberde, Yönetmen Mihaileanu’yu Benigni cinayetinden 25 yıl yemiş olarak görmemiz mümkündür.
İyi seyirler dilerim..