Erol Evgin müzik üzerine yoğunlaşmaya karar verdiğinde ailesi bu duruma pek sıcak yaklaşmamış.Erol Büyükburç’un konserine gittiklerinde Erol Evgin’e abisi ‘’Böyle bir adam olacaksan ol’’demiş.
Erol Büyükburç 1936 yılında Adana’da dünya’ya gelir.Baba tarafı Antakyalıdır.Halep’te Fransız mektebinde okur.Babası Devlet Demir Yollarında başveznadarıdır.Büyükburç’a göre MİT’le bağlantısı vardır.Halep’te Arap,Fransız,İngiliz,Rum,Ermeni arkadaşlar edinir.Böyle bir ortamda büyümeyi kazanç olarak görür.Subaylık yapan dayısı Ertuğrul beyden hayat mücadelesini öğrendiğini,İstiklal savaşı görmüş dedesinin kendisini okumaya özendirdiğini,dürüstlüğün kalıbını dindar anneannesinden aldığını söyler.Çok şık giyinen,en güzel ayakkabıları,tayyörleri,şapkaları alan,güzel kokularını ihmal etmeyen biraz aristokrat görünümlü annesinin kendisini Erol Büyükburç yapan etkenlerin başında geldiğini düşünür.Babası için ‘’Sessiz,az fakat öz konuşan bir adamdı.İspanyol asilzadesi hava gazı kalır yanında’’der.
Hacı Süleyman Efendi’nin dergahında dervişlik yapan dayısı Hasan bey onu ve ailesini İstanbul’a getirtir.Bütün ailenin mutlaka enstrüman kullandığını,klasik Türk musikisi neşrettiğini,annesinin ud,keman çaldığını belirten Büyükburç türkülerin güzelliğini fark etmesini ,onları aranje etmesini müzikle meşk eden ailesine bağlar.
Kendisini melodiman olarak nitelendirir:’’Melodiman,eroinman gibi müziksiz yaşayamaz. ‘’ Ortaokulda karikatüre merak salar.Güreş takımına girer.Muppet Show’a karşı Türk özgün kuklasının yer almasını ister,filmini bile çekmeyi tasarlar.Alp isimli arkadaşı ‘’Little Lucy’’nin sözlerini yazar.Kaderinin onunla başladığını hisseden Büyükburç bu parçanın İstanbul mozaiğine,kimliğine uygun düştüğünü söyler.Bir arkadaşı parçayı Ankara Radyosu’nda denetime göndermeden çalar.Türkiye yerinden oynar,plak yetiştirilemez..
İlk türkü aranjmanı olarak bilinen Tülay German’ın ‘’Burçak Tarlası’’Büyükburç’tan on yıl sonra ortaya çıkar..
‘’Benim formatımda hiçbir zaman tek kimlik özelliği yoktu.İşte bunu beyinler alamadı.Bir devrim yapıldığı zaman sıcağı sıcağına devam edeceksin olaya.Türk toplumunda hafif müziğin mayasının tuttuğunu fark ettim.İngilizce şarkılarla başladı.Mayalanmaya başladığını gördüğüm an halk türkülerini aranje ettim.Kişiliğim ikileşti bu sefer sahnede.’’bu iki kişilik bana yetmiyor’’dedim.’’Bir de Türk Pop Müziği diye bir olayı pazarlayayım,asıl bulunması oturtulması gereken konu bu’’der.
Amerikan standartlarına,Avrupa pop şarkılarına alışkın orkestrasına yeni tarzı ters gelir.Kendi İngilizce şarkısını yaptığında dalga geçileceğini söylerler.’’Mecburmuyum Amerikalının şarkısını söylemeye bir tane de kendim icat ederim ne var bunda ?’’der.Plaklar yok satınca ‘’bu adam bir şey biliyor’’derler.Yeni Türkçe besteler,kadroya sazcıların da alınması derken orkestradan ayrılanlar olur.
İlk çıktığı mekanlar gençliğin müdavim olduğu Caravan,rezervasyonu 3-5 hafta önceden yapılan kaymak sosyetenin gittiği bir yer halini alır.Orta sınıf halkı ağırlayan Normandia,Kulüp 12,Sıralıselviler’de Suat Kulüp,Batı Kulüp,Selçuk’un yeri gibi yerlerde sahneye çıkar.Gazino sürecinde ilk çıktığı yer Taksim’deki Maksim’dir.
Kadınlar matinesine de yer alır.’’Zaten kadınların coşkulu starı bendim. Proğramım başladığı anda son derece değişik olaylarla karşılaşırdım.Onlardan dem vurmayayım onlar biraz karışık…İşin nezahetini bozmazdı tabii hanımefendiler.Fakat çok ateşli bir atmosfer oluşurdu’’diye anlatır o günleri.Gazino ortamına uygun parçalar yapar.’’Ağlarım’’,’’Gözlerime İyice Bak’’,’’Altın Tasta Üzüm Var’’,’’Mürüvvet’’,’’Neşeli Birsen’’,’’Cilveli Ferda’’,’’Ali Baba Kırk Haramiler’’,’’Alaattin’in Sihirli Lambası’’gibi..
Sahne dekorlarına çok özen gösterir.Armstrong uzaya gittiği zaman sahneye uzay dekoru yaptırır,yukarıdan iki astronot sarkıtılır.İstiridye kabuklu,denizatlı absürd sahneler hazırlatır.Her şarkıda ayrı kıyafet giyer ve tıpkı Zeki Müren gibi her kıyafete farklı isim koyar.’’Berduş’’plağı çıkıca nihayet halka indiğini söyler.
‘’Daima devrimleri yaparken’de güler yüzlü iyi niyetli ve inanmış olarak gideceksiniz.O zaman daha çabuk kabul ettirilir her şey.Topluma’’ben senden daha bilgiliyim,ben sana fark atarım,senden daha zekiyim ‘’ayaklarıyla girmeyeceksiniz.Onun seviyesinde,onun bilinç düzeyinde,sohbet eder gibi,’’bu yanlış bu doğru’’diyeceksiniz,bu kadar basit.’’diye söyler.
‘’Ben zamanı özellikle çok titiz ve hayra kullanırım.Bir başka yeniliğin kapısını aralamak,oradan kafamı uzatmak,ömrüm vefa ettiği kadar oradan gerekirse içeri girmek,onun içinde koşmak isterim.Bu resim olur,müzik olur,şiir olur,heykel olur hiç fark etmez’’
‘’Bir hayale kendini kaptırmış şizofrenik bir kimlik diye mi nitelendirirsiniz,bilemem ama,ben kendimi çok mutlu hissediyorum ve çok güzel bir yolda olduğuma inanıyorum.Birileri de ‘’nereye takılmış bu adam ya,uçmuş’’diyebilir geyik muhabbeti içinde.Sen giderken ben seksen bin defa dönüyorum zibidik!’’
Aralarında ‘’Plajda Sevişelim (1964)’’, ‘’Kızılcıklar Oldu mu? (1967)’’,’’Ah Bu Sevda (1977)’’gibi 100’ün üzerinde duygusal filmde yer alan sanatçı bu filmlerin klip yerine geçtiğini ,yeni plaklarının,şarkılarının tanıtımını yaptığını düşünür.İnsanlar sinemadan çıkar çıkmaz soluğu plakçılarda almaktadır.
Sahneye çıktığında pantolonuna patlıcan soktuğu söylentisine şöyle cevap verir:’’Allahu Teala bana biraz opsiyon tanımış olabilir.Benim normal durumum o ne yapayım? O zamanlar pantolonlar İspanyol paçaydı.yukarısı dardı.Otomatikman insanda bir siluet oluşuyordu,ama o zamanki anlayışa da aykırı değildi,çünkü herkes buna benzer pantolonlar giyiyordu,o bir modaydı..Çok şöhretli olmam,bir de erotik malzemelerimin böyle irice durması,beni kıskananları büsbütün çileden çıkarttı.Psikolojik tarifi budur.Hadi diyor,şöhretine sesine eyvallah,bu da nereden çıktı?Bu da KDV’si diyeceksin…Benim KDV’mi çekemediler…(gülüyor)Daha var mı böyle ekstrem sorular,ben onlara bayılırım?..’’
Kendisini saygıyla anıyoruz.
Roll dergisinin 2000 tarihli 44. Sayısındaki Siren İdemen ve Merve Erol’un Erol Büyükburç’la yaptıkları söyleşiden faydalanılmıştır.