Her şeyi bilen insanlar vardır hani. Daha doğrusu her konuda bir fikri olur bu güruhun. Güruh diyorum çünkü gerçekten azımsanamayacak kadar çoklar. Ve gerçekten her şey hakkında bir fikirleri olduğuna o kadar eminler ki, ben onları tahammül edilemeyecek insanlar olarak nitelendirerek mümkün mertebe hayatımdan uzak tutuyorum.
Her şeyi bilen insanları ya da (kendi deyimimle) tahammül edilemeyecek insanlar güruhunu 10, bilemedin 5 kilometre öteden tanıyabiliyorum. Bu yetiye sahip olmamda tabii ki üstün Alman teknolojisiyle bezenmiş mükemmel beynimin katkısı büyük lakin bu yeteneğin asıl kaynağı kendimi biliyor olmam. Zira maalesef ben de bu güruha dahilim ve hatta bu güruhun önünde büyük bir gururla bayrak taşıyanlardanım (Burada acıklı bir müzik var.)
Yalnız bu gerzek güruh ikiye ayrılıyor (Buradan sonraki cümlelerimde kendimi ‘gerzek’ sıfatından kurtarmak için çabalayacağım, önceden uyarayım.)
Şimdi, bu gerzek grubun ikiye ayrılmasındaki en büyük faktör şu:
Bir kısmı kendi gerzekliklerinden haberdar değiller, diğer kısmı ise gerzekliklerinin farkında ama töbe allah durumdan uyandırmıyorlar. Ben tabii ki tam bir zeka timsali olarak ikinci grupta yer alıyorum. Şöyle; tabii ki her şeyin en iyisini ben biliyorum ve her konuda fikir beyan edebilme yetkisini kendimde görüyorum.
Ancak (burada gerzeklikten kurtuluyorum şimdi) ben yırtık dondan çıkarmışçasına kendimi ortaya atmıyorum.
Hatta etrafımda her konuda fikri olan insanlardan görürsem; gözlerimi devire devire de ona bıkkın gözlerle bakıyorum ki, insanların içindeki ‘cık cık cık’ sesini duyabileyim. Hatta hep birlikte içimizden ‘cık cık’layalım ve yine hep birlikte: ‘sen bilirkişi misin, sen uzman mısın’ diyelim istiyorum. Peki, bunun ardından ne yapıyorum? Tabi ki konu hakkında en güzide fikirler bende saklı olduğu için kendimi ortalara atmak yerine cümle aralarında sinsi sinsi kendi fikrimi söylüyorum, hatta deklare ediyorum! Çünkü biz her şeyi bilen güruh olarak herhangi bir konuda bir fikir beyan edemezsek, içimiz şişer. Söyleyemediğimiz -her neyse artık o- şey bizim içimizi tırmalar, tırmalar. Aslında –biraz abarttığımı düşünebilirsiniz ama- bütün insanlarda ‘tutmayın beni o konuda da yorum yapıcam’ tavrı doğuştan var. Sadece bazısına yakışıyor, bazısında ise gerzeklik olarak hayat buluyor o kadar…
Ayrıca şahsımı gerzeklikten -kendimce- kurtarmış olabilirim ama bu sefer de lanet, pislik ve sinsi bir karakter gibi ortada kaldım. Neyse ki her şey hakkında bir fikrim var, evet bazı konularda sinsiymiş gibi oldum ama saksı değilim ben!
Biraz daha devam edersem İlber Ortaylı ekrandan çıkıp ‘çok cahilsin keşke ölsen’ diyecek diye de korkmuyor değilim.
Kestik!